Kutuplaşma muhakeme yeteneğini yitirmek demek! Hiçbir meseleyi kendi dinamikleriyle, aktörleriyle, boyutlarıyla değerlendirememek. Kendi aklını ve gönlünü bilerek, isteyerek rehin vermek. Korkularına, kimliklerine, kutuplaşmadaki pozisyonuna esir olmak.
Kutuplaşma yalnızlaşmak, giderek gettolaşmak demek! Kendi akvaryumuna sıkışmak ve hatta hapsolmak. Akvaryumun dışındaki kocaman dünyayı gözleme yeteneğini kaybetmek, giderek dışarıda olan bitenin farkında olmamak. Dışarıyı dinlememek, sesini dışarıya duyuramamak.
Kutuplaşma her türlü ilişki ve diyalog zeminlerinin yok olması demek! Siyasi zeminde tümüyle münazaraya ve münakaşaya teslim olmak, müzakereden, iknadan, uzlaşmalardan ve hatta birbirini anlam çabalarından vazgeçmek.
Kutuplaşma yalnızlaşmak ve dünyayı kendi gettondan ibaret sanmak demek! Daha da önemlisi ulaşılamayan haklara karşı, kadre uğramışlık duygusunun öznesi şimdiye kadar devlet ile mücadele edilirken, şimdi diğerlerini engel görmek ve diğerlerine karşı düşmanlık üretmek.
Benim kutuplaşma tanımım işte bu... Bu tanımdan bakınca kutuplaşmayı toplumsal mutabakata en çok ihtiyaç duyduğumuz zaman diliminde önümüzdeki en büyük siyasi ve zihni engel olarak görüyorum.
Çünkü yaşanan kutuplaşma farklı katmanlarda farklı dozlarda yaşanıyor. Önde görünen siyasi kutuplaşma ve biz bunu Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı olarak tanımlıyoruz. Bir bakıma görünür olan, cilt kanseri diyebileceğimiz. Fakat asıl vahim sonuçları olacak olan kanserin kaslara ve giderek kemik kanserine dönüştüğü katmanları. Kültürel kimlikler arası, Türk-Kürt, Sünni-Alevi kutuplaşması ikinci katmanda. En derinden gelişen ve giderek kalıcılaşma belirtileri gösteren hayat tarzı kutuplaşması, dindar muhafazakarlar ile laikçi modernler arasında yaşanan. Mahalleler, marketler, hafta sonu gidilen semtler, kafeler, tatil yöreleri, otelleri ayrışıyor.
Henüz her bir katmandaki ve her bir kutuptaki yoğunluk aynı dozda değil. Ve henüz hala toplumun önemlice bir kesimi serinkanlılığını koruyor.
KONDA altı yıldır periyodik biçimde bu kutuplaşmaları kendi geliştirdiği bir model ile ölçmeye çalışıyor. Kutuplaşmada önemli bazı değişiklikler yaşanıyor. Birinci değişim kutuplaşma artıyor. Şu anda toplumun yüzde 65’i herhangi bir meseleye kendi dinamikleriyle değil, kutuplaşmadaki pozisyonuna göre bakıyor. Ki bu oran geçen yıl yüzde 60 mertebesindeydi.
İkinci değişiklik Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı şeklinde tanımladığımız siyasi kutuplaşma giderek Erdoğan yandaşlığı-karşıtlığına dönüşüyor. Üçüncüsü geçen yıl yüzde 60 kutuplaşmanın zihni ve ruhi esaretindeki kitle yüzde 35 Ak Parti yandaşı, yüzde 25 Ak Parti karşıtı şeklinde dağılırken, şimdi Ak Parti yandaşları yüzde 30 iken Ak Parti karşıtları yüzde 35’e yükselmiş durumda. Ama hala toplumun yüzde 35’lik kesimi kutuplaşma dışında serinkanlı durmaya çalışıyor.
Bu rakamların önümüzdeki seçimler açısından anlamı şu, yüzde 65 oranındaki seçmenin oyu belli. Hala yüzde 35 oranındaki seçmenin nasıl davranacağını, ne kadarının seçimlere katılacağını ya da katılmayacağını, katılırsa hangi partiye oy vereceğini bilmiyoruz. Dolayısıyla Ak Parti yandaşları kutuplaşmış küme içinde geriledi demek, bir önceki yazım üzerine özellikle sosyal medyada yorumlandığı gibi iktidar değişiyor anlamına gelmez.
İktidar değişikliği Ak Parti’nin gerilemesinden değil, başka partilerin topluma umut verebiliyor olmalarından gelişecektir. Aksini savunmak siyasetini ve umudunu kutuplaşmanın zihni ve ruhi ambargolarına rehin vermek demektir.
Bir dostum sanırım bir önceki yazımın etrafında oluşan bazı tartışmaları da dikkate alarak, İsrail seçimlerini analiz eden bir yazıya[1] dikkatimi çekti. Biliyorsunuz İsrail seçimlerinde de Netenyahu iktidarı kaybedecek diye beklenirken sonuç başka türlü oluştu. Yazı genel olarak İsrail’deki muhalefetin beklenenin altında kalan performansını irdeliyor. Seçim öncesi umutlu olanların neden umutlu olduğu, ama sonuçta ne olduğunu özetliyor.
“Son İsrail seçimlerinin öğretici yanı, geleneksel bilgi ve deneyimlerin yanlış olduğunun ortaya çıkmış olmasıdır” diyor. İnsanların Netenyahu’dan bıktığı, güvenlik kaygıları ve ekonomik hoşnutsuzluğun seçmeni Netenyahu’dan uzaklaştıracağı beklentilerinin boşa çıktığını anlatıyor. İki devletli çözüme karşı geldiği için Obama ile ters düşmesinin seçmenleri etkileyeceği varsayımının yanlış çıktığını, genç ve kozmopolit bir yeni seçmen grubunun oluştuğu hikayelerinin gerçek olmadığını anlatıyor. Yazı devamında diyor ki İsrail solu Tel Aviv merkezli oldu, gözle görünürlüğü arttı ama memleket sathına yayılamadı. Umutla yaklaşılan Siyonist Birlik, büyük şehirler merkezli bir hareket olarak kaldı. Tel Aviv’de yüzde 34’e karşı yüzde 18 ile Siyonistler Netenyahu’nun partisini geçmiş ama diğer illerin hepsinde daha büyük farklarla tersi olmuş.
İsrail seçimleri bizim için de öğretici bir bakıma. Evet, toplumda tedirginlik ve hoşnutsuzluk artıyor. Diğer yandan kutuplaşma da yayılıyor ve derinleşiyor. Ama siyasi tercihleri hoşnutsuzluk değil umut ve beklentiler belirliyor. Partisinden hoşnutsuz olan seçmen eğer bir başka partinin zihni veya duygusal çekim alanına girmemişse de partisini kolayca terk etmiyor. Kendi partisinin ya da bir kez de olsa oy verecek kadar yakın hissettiği partinin politikalarından rahatsız olmaya başlaması başka, diğer partilerin zihni veya duygusal cazibe merkezi olmayı becerip, beceremedikleri başka mesele.
Ama kutuplaşmanın ambargoları içindeyken kimse kendi yapması gerekenlerle değil, öbür tarafın yapamadıklarıyla meşgul oluyor. Kendi ütopya ve iddialarından değil, diğer tarafın yanlışlarından umut devşiriyor.
O nedenle seçim sonuçlarını anketler, paranoyalar, korkular değil, önümüzdeki kısa sürede dört partinin de bugün var olan siyasi ve psikolojik iklime nasıl bir cevap üretecekleri belirleyecek. Bu cevapların da ezberler, gönüllü illüzyonlardan mı yoksa toplumun ihtiyaç ve taleplerinin doğru analizlerinden mi besleneceğini yakın zamanda göreceğiz.
Ve elbette esas olan da seçmenin 7 Haziran akşamı vereceği cevap ve oluşturacağı yeni denge olacak…